Deprem uzmanı Prof. Dr. Naci Görür, Marmara Bölgesi için önemli uyarılarda bulundu. Marmara Denizi'nin ortasındaki fay hattının 1766’dan bu yana kırılmadığını vurgulayan Görür, 1999’dan itibaren 30 yıl içinde, her an gerçekleşebilecek bir depremin olasılığının güncellenen verilere göre yüzde 47 olduğunu belirterek riskin ciddiyetine dikkat çekti.
“1999’dan sonra sıradaki yer İstanbul”
Gölcük Depremi’nin ardından Marmara’da tehlike çanlarının çaldığını vurgulayan Görür, “Sırada İstanbul var” diyerek 1999’dan bu yana yaptıkları uyarılara dikkat çekti. Özellikle Marmara Denizi’nin altındaki kabuğun enerjiyi biriktirdiğine değinen deneyimli bilim insanı, bölgedeki fayın kırılmasının artık kaçınılmaz hale geldiğini söyledi.
“Kumburgaz segmenti 7’nin üzerinde deprem üretebilir”
Marmara Denizi’nde uluslararası ekiplerle yürüttükleri bilimsel araştırmalara değinen Görür, özellikle Kumburgaz açıklarında bulunan segmentin ciddi bir tehdit oluşturduğunu belirtti. “Bu segment kırıldığında 7’nin üzerinde bir deprem üretme potansiyeline sahip” açıklamasıyla olası senaryonun ciddiyetine dikkat çekti.
“Sadece bina değil, altyapı da önemli”
Görür, depreme karşı alınacak önlemlerin sadece bina güçlendirmeyle sınırlı kalamayacağını söyledi. Nefes Gazetesi'ne konuşan Görür, “Bir şehirde sadece bina sağlamlığı değil, altyapı da önemlidir” diyerek, altyapının çökmesi durumunda binalar ayakta kalsa dahi yaşanabilirliğin ortadan kalkacağına dikkat çekti.
“Bu iş müteahhitlik faaliyeti değildir”
Deprem hazırlığının salt inşaat sektörüne bırakılmasının yanlış olduğunu belirten Görür, belediyelerin kapsamlı koordinasyon yapıları kurması gerektiğini savundu. Ona göre bu yapılanma; yönetim, halk, altyapı, yapı stoku, çevre ve ekonomi gibi farklı alanları kapsamalı.
“Her ilde bu yapı olmalı”
Görür, sadece büyükşehirlerde değil, deprem riski taşıyan tüm illerde benzer yapılar kurulması gerektiğini söyledi. “Deprem olur, olmaz, az olur, çok olur fark etmez. Sen tedbirini al. Eşeğini sağlam kazığa bağla” diyerek yerel yönetimlerin ve kamuoyunun ihmalkârlıktan vazgeçmesi gerektiğini ifade etti.
“6 Şubat’tan sonra aynı yöntemle yeniden inşa yapılıyor”
Görür, 6 Şubat depremlerinden sonra yıkılan bölgelerde yeniden yapılanmanın aynı eski usullerle sürdürülmesini eleştirdi. “6 Şubat depremlerinden sonra yıkılan yerler aynı yöntemle inşa ediliyor. Oysa bu bölgelerde özel tasarım, mühendislik, teknoloji ve malzeme kullanılmalı” diyerek yeniden yapılanma sürecinin bilimsel yöntemlerden uzak olduğunu vurguladı.
“Yaşam sürdürülebilir olmalı”
İstanbul’daki deprem tartışmalarının çoğu zaman “1999 öncesi mi sonrası mı?” gibi yüzeysel sorulara sıkıştırıldığını söyleyen Görür, yaşamsal döngünün bütününü dikkate alarak şu ifadeleri kullandı: “Komşun yıkılmış, ulaşım çökmüş, yemek yok, senin evin sağlam olsa ne olur? Yaşam sürdürülebilir olmalı.”
Gerçek beka sorunu: Marmara’nın önemi
Görür’e göre Marmara yalnızca jeolojik bir risk taşımıyor; aynı zamanda Türkiye’nin ekonomik kalbi. “Marmara giderse, Türkiye ekonomik ve politik bağımsızlığını yitirir. Gerçek beka sorunu budur” diyerek olası bir yıkımın ülkenin bütününe nasıl etki edeceğini ortaya koydu.
"En riskli bölgeler tunceli, bingöl ve adıyaman hattı"
Marmara dışındaki tehlikelere de değinen Prof. Dr. Görür, Türkiye’de en yüksek deprem riskine sahip bölgeler arasında Tunceli-Bingöl hattı ile Adıyaman’dan Hakkari’ye kadar uzanan kuşağı işaret etti. Bu bölgelerdeki bazı illerin hâlâ büyük depremlerini yaşamadığını vurguladı.
Türkiye'de bilimsel araştırmalara ayrılan bütçenin yetersizliğini eleştiren Görür, doğalgaz aramalarına harcanan kaynakların bir bölümünün depreme hazırlık için ayrılması gerektiğini ifade etti.
Yerel seçim sürecinde, belediye başkan adaylarına yaptığı çağrıyı hatırlatan Görür, “Depreme Dirençli Kentler” için yaptığı çağrının karşılık bulmadığını belirtti. Görür’e göre yaklaşık 400 aday kampanya sürecinde kendisiyle iletişime geçti, fakat seçim sonrası bu adaylardan hiçbiri irtibata geçmedi.
“Yeni binalar yapı yoğunluğunu artıracaktır”
İstanbul’da planlanan yeni yapı projelerine de eleştirilerde bulunan Görür, bu durumun yapı yoğunluğunu artırarak riski daha da büyüteceğini belirtti. Deprem tehdidi altındaki bir şehirde bu tarz yoğun yapılaşmaların kabul edilemez olduğunu ifade etti.
“Kanal İstanbul” projesine tepki
Son olarak Kanal İstanbul projesine de değinen Görür, bilimsel veriler ışığında bu projenin yaratabileceği riskleri şöyle açıkladı: “Kanalın denize açılan kısmı Marmara’daki aktif faylarla kesişiyor. Fay harekete geçerse, kanalın Küçükçekmece’ye kadar olan ağzını tarumar eder. Kurtarma ve yardım açısından da uygun değil. Hükümetin çizdiği tablo bilimle örtüşmüyor.”





