Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkmenistan dönüşünde uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı. Erdoğan, yaptığı açıklamada 'yeni anayasa yapmak niyetindeyiz' şeklinde konuştu.
Türkiye ile Türkmenistan arasındaki ortak tarih, dil, din ve kültüre dayanan ilişkilerin her geçen gün pekiştiğini vurgulayan Erdoğan, özellikle ekonomik ve ticari iş birliğinin güçlü seyrine dikkati çekti.
Erdoğan, Türk iş insanlarının Türkmenistan’ın kalkınmasındaki rolüne değinerek, "İş insanlarımız, Türkmenistan’ın bağımsızlığından bu yana yaklaşık 55 milyar dolar tutarında projeyi tamamladılar. Halihazırda 10 milyar dolar tutarında 19 proje yürütülüyor. Türkmenistan bu anlamda Rusya Federasyonu’ndan sonra firmalarımızın en çok proje gerçekleştirdikleri ikinci ülke konumunda. 2024 yılında 2 milyar doları aşan ticaret hacmimizi 5 milyar dolara yükseltmenin gayreti içindeyiz." İfadelerini kullandı.
İlişkilerin beşeri boyutuna da büyük önem verdiklerini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkmen gençlerinin üniversite eğitimi için Türkiye’yi ilk sırada tercih etmelerinden ve eğitimleri sonrası ülkelerinin kalkınmasına katkı sağlamalarından memnuniyet duyduklarını dile getirdi.
Türkmenistan’ın 12 Aralık 1995’te BM kararıyla elde ettiği daimi tarafsızlık statüsünü 30 yıldır başarıyla sürdürdüğünü hatırlatan Erdoğan, "Tarafsızlık kavramını bir barış felsefesine dönüştürmek için özel çaba sarf ediyorlar. Türkmenistan’ın bağımsızlığını ilk tanıyan ülke olarak, bu statüyü destekleyen ülkelerin başında yer aldık ve barış inşasına yönelik vizyonlarını desteklemeyi sürdürüyoruz." dedi.
Forumda yaptığı hitapta bölgesel ve küresel barışa vurgu yaptığını belirten Erdoğan, Gazze’de yaşanan insanlık dramına da dikkati çektiğini aktardı.
Ziyaret kapsamında ikili temaslarda da bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkmenistan Devlet Başkanı ve Milli Lideri’nin yanı sıra Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif ile bir araya geldiğini bildirdi.
Rusya Devlet Başkanı Putin ile yaptığı görüşmenin detaylarını paylaşan Erdoğan, şunları kaydetti;
Sayın Putin ile ikili ilişkilerimiz ile Ukrayna’daki savaş ve bölgesel meseleler hakkında görüş alışverişinde bulunduk. Sayın Trump’ın girişimleriyle başlatılan diyaloğu olumlu bulduğumuza işaretle, ülkemizin barış çabalarına yapabileceği katkıları kendisiyle değerlendirdik.
Ziyaret vesilesiyle Türkmenistan’ın ulaştığı kalkınmışlık düzeyine ve Türk firmalarının bu sürece katkısına gururla şahit olduklarını belirten Erdoğan, temaslarının dost ve kardeş ülkeler ile uluslararası barış için hayırlara vesile olması temennisinde bulundu.
RUSYA- UKRAYNA SAVAŞI
Sayın Putin’le oldukça verimli, kapsamlı, derinlikli bir görüşme gerçekleştirdik. Görüşmemizde özellikle kendisini her an beklediğimi ifade ettim. Bunun için de en kısa zamanda bir araya gelmemiz gerektiğini konuştuk. Kendisi de “sözümü yerine getireceğim” dedi. Ümit ederim ki en yakın zamanda bu ziyareti gerçekleştiririz. Bizim Rusya ile ilişkilerimiz günübirlik çıkar hesaplarıyla yürüyen ilişkiler değildir; köklü bir tarih, güçlü bir diplomatik zemin ve karşılıklı güven üzerine kuruludur. Ağırlıklı olarak savaşı ve barış çabalarını konuştuk. Türkiye’nin bu meselede nerede durduğunu bütün aktörler gibi Sayın Putin de çok yakından biliyor. Biz bu savaşın çoktan bitmesi gerektiğini düşünüyoruz; bunu da bütün muhataplarımıza açık bir şekilde söylüyoruz.
Konuyla ilgili biliyorsunuz ABD Başkanı Donald Trump devrede. Trump’ın devrede olmasının yanında bizler de Amerika’yı teşvik ediyoruz. Dışişleri Bakanımız Hakan Bey’in Amerika’daki ilgililerle sürekli irtibatı devam ediyor. Bizler de zaman zaman liderlerle telefon diplomasisi yürütüyoruz. Putin ile yaptığımız bu görüşme sonrası, ABD Başkanı Trump’la da inşallah barış planını da değerlendirme fırsatı buluruz. Barış uzakta değil, onu görüyoruz. Tek yapmamız gereken istikametimizi barışın bulunduğu yöne çevirmektir. Karadeniz’in bir hesaplaşma alanı olarak görülmemesi gerekir. Böyle bir durum Rusya ve Ukrayna’ya sadece zarar verir, hiçbir fayda sağlamaz. Karadeniz’de seyrüsefer güvenliğine herkesin ihtiyacı var. Bu mutlaka sağlanmalıdır.
SURİYE'DE 10 MART MUTABAKATI
Suriye’de 10 Mart mutabakatının hayata geçirilmesi, bölgenin geleceğini yakından ilgilendiren bir süreçtir. Mutabakatın öngördüğü hedeflere ulaşılması, Suriye için en hayırlı netice olacaktır. Mutabakatın uygulanmasıyla Suriye’nin toprak bütünlüğü, birliği, beraberliği, istikrarı ve müreffeh geleceğe yürüyüşü tahkim edilecek. Ayrılıkların, çatışmaların Suriye’ye bir şey kazandırmadığı yakın geçmişte görülmüştür. Suriye yönetiminin, Suriye’yi oluşturan bütün unsurların bir araya gelmesi vizyonuyla hareket etmesi önemlidir. Bu yaklaşım kıymetlidir ve desteklenmeyi hak etmektedir. Suriye hakkında birçok odağın planları olabilir, hayalleri olabilir. Ancak önemli olan Suriye halkının ortak gelecek tahayyülüdür. Gerçekçi hayalleri Suriye’nin cefakar halkı kurmaktadır. Tuzak kuranların oyunlarını bu mutabakatın hayata geçirilmesi bozacaktır. Biz; Türkmen, Arap, Kürt, Sünni ve Nusayri ayırt etmeden, kardeş Suriye halkının tamamının barışını, huzurunu, refahını istiyoruz. 10 Mart Mutabakatının uygulanması, kuşkusuz, bu iradeyi güçlendirecektir.
TÜRK ASKERİ GAZZE'DE YER ALACAK MI?
Henüz bize gelmiş bir teklif yok, bir talep de yok. Böyle bir toplantının yapılacağı istikametinde dedikoduları duyuyoruz. Yeter ki barış için bu tür toplantılar yapılsın. Adım atalım, biz her an hazırız. Öte yandan İsrail’in ateşkes ihlalleri devam ediyor. 11 Ekim’den bu yana 370’i aşkın kardeşimiz şehit oldu. İsrail ne yazık ki taahhütlerini yerine getirmiyor. İnsani yardım girişlerinde sıkıntılar sürüyor. İsrail’in verdiği sözleri yerine getirmesi, ateşkese tam anlamıyla uyması ve Gazze’de hayatın normale dönmesine müsaade etmesi şarttır. Kış şartları iyiden iyiye kendini hissettirmeye başladı. Gazze’deki barınma sorunlarını, temel ihtiyaçların karşılanamaması problemini acilen çözmek gerekiyor.
Bunun için ise İsrail’in oluşturduğu güvenlik sorununun ortadan kalkması lazım. Türkiye hiçbir zaman elini taşın altına koymaktan kaçınmaz.
Şu anda hep bunun heyecanı içerisindeyiz. Ama Avrupa Birliği üyelik sürecinde biliyorsunuz 50 yılı devirdik. Bizi bu tür tekerlemelerle maalesef oyaladılar. Avrupa Birliği’ne daha önce süreçte olmayan ülkeler alındı. Ama Türkiye ne yazık ki bugün 86 milyon nüfusuyla, sanayisiyle, kapasitesiyle bu kadar güçlü bir ülke olarak Birliğe güç katacakken maalesef AB’ye hala alınmadı. Oyalama devam ediyor. Dışişleri Bakanıma ısrarla “Avrupalılarla nerede görüşürsen hep kendilerine bunu hatırlat” diyorum. Ben de görüştüğüm liderlere hala bunu söylemeye devam ediyorum. NATO’nun en büyük ikinci kara gücüyüz. Savunma sanayiinde son yıllardaki atılımlarımız herkesin malumu. Bu süreçte gizli-açık kısıtlamalarla, hatta ambargolarla karşılaştık, fakat savunma yeteneklerimizi geliştirmeye devam ettik. Biz dostluk ve müttefiklik bağlarımızın bulunduğu Avrupa ülkeleri ile kazan kazan temelinde her alanda iş birliğimizi güçlendirmeye hazırız. Avrupa’nın stratejik bir vizyonla ilişkilerimize bakması, onlar açısından da kazanç olacaktır. Avrupa’dan gelecek adımlar ise bundan sonraki süreci inşa edecektir.
FUTBOLDA BAHİS VE ŞİKE İDDİALARI
Futbol malum milyonlarca kişi için aslında bir eğlence aracıdır. Belli bir ülkenin veya belli bir bölgenin takip ettiği değil, adeta tüm dünyanın statları tıklım tıklım doldurarak ve ekranlardan izlediği bir yorgunluk çıkarma aracıdır. Nitekim biz de bunu gençlik yıllarımızdan şu andaki makama gelinceye dek hep izledik, takip ettik. Şimdi de özellikle televizyonlarda maçları sürekli izlemeye devam ediyorum. Fakat bu son gelişmeler bizi ciddi manada üzmüştür. İdarecisinden yöneticisine ve futbolcusuna kadar birçok ismin burada bulunması ve bu kişilerin adının böylesi skandallara karışması, ülkemde bunun olması, bir Cumhurbaşkanı olarak bizleri gerçekten üzmüştür. Hayretlere düşürmüştür. Bu rakamlar için, milyonlarca lira transfer ücreti alan bu insanlar, bu işin içerisine nasıl bulaşır, nasıl girer? Yöneticilere bakıyorsun, ya bu yöneticiler bunu nasıl yapar, nasıl bulaşır? Gerçekten şunu bir defa çok açık altını çizerek söylüyorum, futbolun ruhu adalettir. Eğer biz bu adaleti tesis edemezsek, sahalardan çıkan netice bizi asla tatmin etmez. Niye? Çünkü adaletten uzak bir netice ortaya çıkacaktır. Bunun bizi tatmin etmesi mümkün olmaz. Bütün bunların yanında biz, futbolun asil ve temiz ruhundan yanayız. Ben yargı mekanizmasının adil bir şekilde çalışmasından sonra bunun da tesis edileceğine inanıyorum. Nereden gelirse gelsin, hangi kulüpten gelirse gelsin, A kulübü, B kulübü fark etmez. Burada adalet bizim için çok çok önemli. Şu anda da bence yargı bu görevini en ideal şekilde yapmaktadır. Biz bu mücadeleyi özellikle de tribünlerin sesine, gençlerin hayallerine, bu milletin temiz futbol özlemi adına sonuna kadar sürdüreceğiz.
"Sırbistan’ı da yenerek inşallah dünya kupasına bu defa katılmalıyız"
Bosna Hersek biliyorsunuz sıradan bir takım değildi, güçlü bir takımdı. O güçlü takımın karşısında gerçekten bizim ekipte iki veya üç tane eksiğimiz vardı, onlar katılamamışlardı. O eksiklerimize rağmen ortaya başarılı bir performans koydular ve o farkla o maçı aldılar. İyi bir başlangıç aslında. İlk iki maçı iyi götürdüler. Şimdi önümüzde tabii zorlu bir maç var, Sırbistan. Sırbistan maçı önem arz ediyor. Sırbistan’ı da yenerek inşallah dünya kupasına bu defa katılmalıyız. Maçtan sonra soyunma odasına gittik. Orada bize “Dünya kupasına gidersek neticesi ne olur?” falan dediler. Biliyorsunuz sporcunun beklediği hep nedir? Biz de dedik ki; “dünya kupasına gitmemiz halinde yerli ve milli markamız TOGG’u inşallah sizlere de hediye ederiz.” İnşallah kazasız belasız bu elemeleri geçip takımımız doğrudan 2027 Dünya Kupasındaki yerini alacaktır. Milletimiz onların yanında, biz onların yanındayız.
YENİ ANAYASA
Biz somut netice almak için yola çıktık. Soyutta kalırsak bunun bir anlamı olur mu, olmaz. Şu an itibarıyla da hem sivil, hem özgürlükçü, hem kuşatıcı bir anayasayı yapma arzusu içerisindeyiz. Bunu yapalım ki, milletimiz de “işte benim anayasam” desin. Kendi geleceği ile ilgili de herhangi bir endişeye kapılmasın. Yeni anayasa sözünü AK Parti olarak biz özellikle meydanlarda verdiğimiz gibi, bütün siyasi partiler de millete aynı taahhütte bulunmuştur. Öyleyse birlikte bu işe sahip çıkacağız. Hassaten Cumhur İttifakı olarak da yaptığımız çalışmayla bunu başaracağız. Bu konuda kararlılığımız var. Bütün bunların yanında yeni anayasa çalışmalarına şu anda partimiz en hazır parti konumundadır. Sürekli olarak kurduğumuz anayasa çalışmaları ekibi bu işi yürütüyor. Kendilerinden zaman zaman brifingler alıyorum. Bütün bunların yanında MKYK, MYK ekibimiz içerisinde sadece bu anayasa çalışmalarını yürüten arkadaşlarımız var. Bunlarla birlikte de inşallah üzerinde şüpheye yer bırakmayacak, köhnemiş değil, milletimize “her yönüyle benim anayasam” dedirteceğimiz anayasamızı hazırlıyoruz. Diğer taraftan bu işin takvimi olmaz. Sürekli çalışırsın ve bu çalışmanın neticesinde de vakti, saati geldiğinde adımı da atarsın. Bu dönem, bu işin neticeye bağlanacağı dönem olacaktır.
Her şeyden öte bu son cümle çok çok önemli. Nüfus artış hızı noktasında gerçekten dertliyiz. Bunu artırmamız şart. Bugün öğrendim, Rusya “en az iki çocuk” diyordu şimdi onlar da “en az üç çocuk” diyor. Biz bunu söylediğimizde çok tartışmalar çıktı, çok eleştirildik. Ama haklılığımızı bu gelişmeler ortaya koyuyor. Aile Yılı derken, ailenin kutsiyetini ifade etmek istiyorum. Aile bizde kutsaldır. Her yönüyle kutsaldır. Anneyle, babayla, bütün kardeşlerle bu kutsiyeti bizim ihya etmemiz önemli. Aileyi ne kadar ihya edersek, ailede ne kadar birbirimize kenetlenir, bağlanırsak o zaman güçlü millet oluruz. Güçlü aile, güçlü millet. Yani güçlü milletler güçlü ailelerden doğar. Eğer güçlü bir aile yapınız olmazsa, siz güçlü millet de olamazsınız. Bu sıkıntıyı yaşıyor muyuz? Bana göre yaşıyoruz. Ama ümitsiz miyiz, asla… Çünkü bu milletin tohumunda var. Yani biz yeniden inşallah ayağa kalkacağız, yeniden küllerimizden doğacağız. Bu millet, o güçlü ailelerle inşa ve ihya hareketini de yürütecektir. Bu noktada aile değerlerini korumanın ülkemiz açısından çok çok önemli açılımları olacak.
Tabii aileyi ve ailenin korunmasını konuşurken, eğitimde çok çok önemli. Burayı da ihmal etmiyoruz. Bakın, bizim şu anda üniversite sayımız 208’i buldu, ama biz buraya 76’dan geldik. Bize “bu kadar üniversite niye?” diyenler şimdi “haklıymışsın” demeye başladılar. Eğitim öğretimin olmadığı bir ülkeden güçlü bir millet doğar mı? Güçlü bir millet için eğitim öğretimde her yönüyle kuvvetli bir altyapı olacak ki, buradan da güçlü bir millet çıksın. İbrahim Tatlıses kardeşimizin meşhur sözü var ya, “Urfa’da Oxford vardı da biz mi gitmedik?” diye. O Urfa’da üniversite aradı, biz 81 vilayetin 81’ine de üniversiteler kurduk. Şimdi üniversite olmayan ilimiz kalmadı. Ve bununla da iftihar ediyoruz. Buralarda kaliteli, güçlü kariyer sahibi hocalarımız görev yapmaya başladı. Ağrı’ya gidiyorsun, Ağrı’da üniversitemiz maşallah her yönüyle güçlü.
Hakkari’de her yönüyle güçlü. Yani yok yok, hepsi var. Artık oralardan derece yapan yavrularımız çıkıyor. Nasıl oldu? O eğitim öğretim olmasaydı yani Hakkari’den, Ağrı’dan, Van’dan, diğer şehirlerimizden bu yavrular çıkar mıydı, çıkmazdı. Ama şimdi çıkıyor. İnanıyorum ki ailelerimiz de artık yavrularına daha farklı, daha güçlü bir şekilde sahip çıkacak. Onlar da şöyle bir endişe taşımıyor; “Benim vilayetimde, benim şehrimde üniversite yok ki” demiyor. “Artık benim vilayetimde de üniversite var. Dolayısıyla evladımı yetiştireceğim, hazırlayacağım ve bizim memleketteki üniversiteye gidecek, buradan da inşallah kendini yetiştirerek mezun olacak” diyorlar.





