Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, kaleme aldığı “Cumhuriyetin 102. yılında: Nasıl birlikte yaşayacağız?” başlıklı yazısında, Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzyıllık deneyimini değerlendirerek, “Cumhuriyet, ‘Nasıl birlikte yaşarız?’ sorusuna verilmiş dünya-tarihsel cevaplardan biridir” ifadesini kullandı.
Bakırhan, Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne süren modernleşme ve demokrasi tartışmalarına değinerek, “Bu toprakların kendi gerçeğini ve dinamiklerini görmezden gelemeyiz” vurgusunu yaptı.
“CUMHURİYET, BİRLİKTE YAŞAMA ARAYIŞININ CEVABIDIR”
Bakırhan, Cumhuriyetin ilanından 102 yıl sonra bile Türkiye toplumunun hâlâ aynı soruyu sorduğunu belirtti: “Nasıl birlikte yaşayacağız?”
Ona göre Cumhuriyeti anlamadan bugünü kavramak mümkün değil. Osmanlı’nın “utangaç modernleşmesi”nin Cumhuriyet’le “radikal” bir nitelik kazandığını belirten Bakırhan, buna rağmen demokrasiyle Cumhuriyet arasındaki gerilimin sürdüğünü ifade etti.
“Cumhuriyetin bu topraklardaki yolculuğu, modernleşme çabasıyla şekillendi. 102 yıl sonra artık şunu çok daha net görüyoruz: Bu toprakların kendi gerçeğini ve dinamiklerini görmezden gelemeyiz.”
Bakırhan, Türkiye’nin hem Doğu’ya hem Batı’ya ait olmasının onu eşsiz kıldığını belirterek, “Yunus Emre’yle Goethe’yi, Ahmedi Hani’yle Nazım Hikmet’i birlikte okumaktan, farklı dünyalar arasında temas ve kucaklaşmalardan bahsediyorum” dedi.
“CUMHURİYETİ HALKLA YENİDEN BULUŞTURMALIYIZ”
Bakırhan, Cumhuriyetin tarihsel olarak devleti toplumun önüne koyan bir anlayışla şekillendiğini belirtti.
“Devleti toplumun, yurttaşın üstünde tutan zihniyet, Osmanlı’dan başlayarak Cumhuriyetin kuruluşunda da etkisini sürdürdü.”
Ona göre Cumhuriyet ve demokrasi arasındaki temel fark, halk egemenliğinin devlete karşı konumlanışında yatıyor.
Devletin, kendi bekasını tehdit altında hissettiği her dönemde demokrasiyi “askıya alınabilir bir tedbir” olarak gördüğünü söyleyen Bakırhan, bu anlayışın özellikle Kürt meselesinde belirginleştiğini vurguladı.
“Bir haklar rejimi olan Cumhuriyet ile bir yaşam biçimi olan demokrasi arasındaki gerilimi çözmemiz gerekiyor. Demokrasiyi hak, Cumhuriyeti sorumluluk olarak içselleştirirsek, 102 yıldır süren yanlışları aşabiliriz.”
CUMHURİYETİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
Bakırhan, tarihsel örneklerle Cumhuriyetin demokrasiyle ilişkisini sorguladı:
- 1925 Takrir-i Sükun döneminde Cumhuriyetin “demokratikleşme” yerine “baskı” tercih ettiğini,
- 1961’de meşru bir başbakanın idamının demokrasiden uzak bir tavır olduğunu,
- 1980 ve 2007’deki siyasal müdahalelerin de aynı hatayı sürdürdüğünü belirtti.
“Cumhuriyetin temel sorunu, kamu ile devleti özdeşleştirerek, özgür yurttaş alanına izin vermemesi oldu. Bugün bu cumhuriyeti topluma iade etme, yurttaşlara teslim etme zamanı.”
“KÜRT MESELESİ, CUMHURİYETİN DEMOKRATİKLEŞME İMTİHANI”
Bakırhan’a göre Kürt meselesi, Cumhuriyet ile demokrasi arasındaki gerilimin en somut yansıması.
Cumhuriyetin ikinci yüzyılında, “Barış ve Demokratik Toplum Süreci”nin tarihi bir fırsat sunduğunu belirtti.
“Bugün farklı kesimler barışa ihtiyaç duyuyor. Devletin bekası, bölgesel dengeler veya toplumsal barış için… Bizim görevimiz bu sürece sahip çıkmak ve halkın Cumhuriyeti kendine mal etmesini sağlamak.”
Bakırhan, demokratik bir cumhuriyetin, farklı kimliklerin tanındığı ve merkeziyetçi anlayışın aşıldığı bir sistemle mümkün olacağını savundu.
TARİHSEL HAFIZAYI DEMOKRATİKLEŞTİRMEK
Bakırhan, Türkiye’nin tarihine yeniden bakılması gerektiğini vurguladı.
Mustafa Kemal’in 1919’da Kürtlerin haklarına dair gönderdiği telgrafları hatırlatarak, eşit yurttaşlık fikrinin Cumhuriyetin temel ilkelerinden biri olması gerektiğini söyledi.
“Cumhuriyetin demokratikleştirilmesi, tarihle ilişkimizin de demokratikleştirilmesi demektir. Resmi dil, bayrak ve ortak vatan, ayrıcalığın değil, müşterek yaşamın doğal sonucudur.”
Bakırhan, farklı halk ve inanç gruplarının ortak tarihsel hafızayı sahiplenmesinin, birlikte yaşamı güçlendireceğini ifade etti.
“1 EKİM’DEN BU YANA BARIŞIN YENİ DİLİ”
Bakırhan, 1 Ekim 2024’te başlayan sürecin Türk-Kürt ilişkilerinin demokratik zeminde yeniden tanımlanması için önemli bir adım olduğunu belirtti.
“Barış sadece silahların susması değil, eşit yurttaşlığın, demokratik katılımın, özgürce konuşmanın tesis edilmesidir.”
Cumhuriyetin kuruluşunda Kürtlerin sürecin “asli ortağı” olduğunu, ancak ilerleyen dönemde “nesneye” dönüştürüldüğünü ifade eden Bakırhan, bugünkü barış arayışının “kuruluşun çoğulcu ruhunu yeniden canlandırma çabası” olduğunu söyledi.
“CUMHURİYETİN 102. YILINDA BARIŞ, YAŞAM HAKKININ GEREĞİDİR”
Bakırhan, Mustafa Kemal’in Medeni Bilgiler kitabındaki “Demokrasinin tam ve açık olarak uygulandığı hükümet biçimi cumhuriyettir” sözünü hatırlatarak, demokrasiyle Cumhuriyetin yeniden buluşması gerektiğini vurguladı.
“CUMHURİYETİN 102. YILINDA BARIŞ, YAŞAM HAKKININ BİR GEREĞİDİR”
Yazısını Sırrı Süreyya Önder’in bir hikayesine atıfla tamamlayan Bakırhan, Cumhuriyeti bir halay metaforuyla anlattı:
“Cumhuriyeti bir halay gibi ele almalıyız. Herkesin adımını, sesini, rengini katıp, birbirimize ayak uydurarak ve kimseyi dışarıda bırakmadan yan yana olabilmek…”





