Diyarbakır’daki Devegeçidi Baraj Gölü'nde bu yıl yaşanan kuraklık, su seviyesinde ciddi düşüşe yol açtı. 1972 yılında sulama amacıyla kurulan ve 220 milyon metreküp su toplama kapasitesine sahip olan göldeki çekilmenin nedeni; yetersiz yağış, sıcak hava ve yoğun buharlaşma olarak belirtiliyor.
Canlı türleri etkileniyor
Baraj gölü; göçmen kuşlardan balıklara, kaplumbağalardan memelilere kadar birçok canlı türü için önemli bir yaşam alanı oluşturuyor. Ancak su seviyesindeki gerileme, bu canlıların yaşamını doğrudan etkiliyor. Özellikle göçmen kuşların beslenme ve konaklama alanları daralırken, göl tabanındaki çamurda besin arayan kuşlar ve hayvan sürüleri dikkat çekiyor.

“Su kaynaklarında azalma gözleniyor”
Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Zooloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Recep Karakaş, kuraklığın temel nedenleri arasında küresel ısınma ve iklim değişikliğini gösterdi. Karakaş’a göre bu iki kavram farklı olsa da etkileri birlikte hissediliyor. Küresel ısınma atmosferin ısınması, sera gazları ve tarımsal uygulamalarla ilgiliyken; iklim değişikliği yağış rejimindeki bozulmalarla kendini gösteriyor.
Yaban hayatı için risk büyüyor
Prof. Dr. Karakaş, sulak alanlardaki su kaybının kuşlar, memeliler ve amfibiler dahil olmak üzere pek çok türü etkilediğini belirtti. Devegeçidi Baraj Gölü’nün sadece sulama değil, ekosistem açısından da kritik öneme sahip olduğuna dikkat çekerek, şu ifadeleri kullandı:
“Bu baraj, üreme ve göç dönemlerinde kuşlar için beslenme ve konaklama alanı. İlkbahar yağışlarının yetersizliği ve yaz sıcaklıkları su seviyesini ciddi şekilde düşürdü.”
Barajın geleceği için yalnızca sulama değil, yaban hayatının da dikkate alındığı entegre bir su yönetimi stratejisinin uygulanması gerektiğini söyleyen Karakaş, su tasarrufu ve kaynakların takviye edilmesi gibi adımların önemini vurguladı:
“Yağış azsa, sulamaya daha az su ayrılabilir veya başka bir barajdan takviye yapılabilir. Bu şekilde alanın tamamen kuruması engellenebilir.”

Stratejik planların hayata geçirilmesi gerekiyor
Karakaş, son yıllarda benzer durumların sıkça yaşandığını ve artık sürpriz olmadığını belirterek, suyun korunmasına yönelik stratejik eylem planlarının yaygınlaştırılması gerektiğine dikkat çekti.





